Yaşadığımız süratli hayat, bir yerlere yetişme telaşı, işlerimizi bir an önce yoluna koyma kaygısı, bizlerden en çok okumaya, öğrenmeye ve öğrendiklerimizi paylaşmaya ayırdığımız zamanı çaldı.
Hatırlar mıyız, teknoloji bu kadar ilerlemeden önce bu ülkede çocukların oynadığı oyunları? İsim-şehir-hayvan, adam asmaca, kelime türetmece, tekerlemeler, bilmeceler… ne çok oyunumuz vardı hem bilgiyi paylaşıp, hem kelime dağarcığımızı geliştirip, hem de dikkat ve zekayı eğlenceli bir şekilde aynı anda ölçtüğümüz…!
Geçen zaman, gelişen teknoloji önce bizi bizden uzaklaştırdı. Sonrasında bilgi, nispeten kolay erişilebilir olduğunda bir şeyleri akılda tutma, hafızayı güçlendirme ihtiyacı azaldı…
İhtiyaç duyduğumuzda açıp baktığımız, sonrasında hafızamızın derinlerine yolladığımız kökü, temeli olmayan kopuk kopuk bilgiler, kafamızın içinde hiçbir işe yaramadan dolaşıp durmaya başladı.
Analitik düşünme yetisi köreldi. Sonrasında da az kullandığımız bilgiyi gereksiz bir yük gibi görmeye başladık ve uzak durmayı seçtik.
Oysa bildiklerimizle, öğrendiklerimizle gelişir, değişir, farklılaşır ve çeşitleriniz.
Bilgi, çağımızın vebası “cehaletin” panzehiri, daha iyi daha kaliteli, daha huzurlu bir yaşamın olmazsa olmazıdır.
Paylaşıldıkça çoğalan, taşınması en kolay, dünyanın her yerinde işimize yarayacak, en kıymetli hazinedir.
Bilgiye ulaşmanın, öğrenmenin en keyifli şekli bizce “GEZMEK”tir.. Diğer iki yolu “DİNLEMEK” ve “OKUMAK” ile desteklendiğinde kalıcı ve sağlam bilgiyle buluşturur insanı.
O sebeple bu blogda mesleğimiz olan Tıptan, ilgi alanımız Tarihe doğru uzanan okuyarak, dinleyerek, gezip görerek edindiğimiz bilgileri paylaşmayı ve katkılarınızla bilmediklerimizi öğrenmeyi, bir imece anlayışı ile gelişip, değişip, “farkındalığımızı” arttırmayı amaç edindik…
Saygılarımızla…
Dr. Leyla Yıldız